Hayatın oluşum evresini kontrol edebildiğimiz durumları yaşamsal olarak anlamak ve bu durum ile beraber kontrolümüz dışında oluşan; bizi derinden etkileyen durumsal olaylara maruz kalabiliriz. Tümüyle kontrolü sağladığımız durumlar evlilik, iş olgusalında değişiklik, evlat oluşumu, öğretim ve eğitim süreci gibi deneyimlerdir. Bizim kontrolümüz dışında oluşan olayların en başında yas ve ölüm gelmektedir. Ölüm ve yas süreci her bireyin başına gelebilen önemli süreçlerdendir. Bireyi yaşamı anlama ve ölümü tamda sürecinde bir olgusal evre içerisindedir ve bu durum birey için çok önem arz etmektedir.
Kayıp ve ölüm süreci yaşamsal olgu gösteren her varlık için tümevarımda, kaçamayacağımız bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ölümün bir son olduğu her kaynakta geçtiği gibi, ölümün bir son olmadığı da kaynakta ki yerini almıştır. Yas ve ölüm ile birlikte olmanın yanında ölümle kazanılan değişiklik bazen insanları endişelendirmektedir. Ölümün kaçınılması mümkün olmayan bir son olması ölüm üzerine konuşmayı zorlaştırmaktadır. Geçmişten günümüze ölüm kavramı birçok araştırmacı tarafından anlaşılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. Ölümün düşünülmesi, araştırılması manevi değerlerin oluşturulması ve ölüm üzerinde konuşmayı sağlaması açısından oldukça etkilidir. Ölüm düşüncesi, bazıları için stres kaynağı iken, bazıları için stresten kurtulmanın yolu; bazılarına göre bir yok oluş durumu iken diğerlerine göre ise ölümsüz bir hayatın başlangıcıdır.
Ölümün algılanışı yetişkinler için güç bir durumken, çocukların ölümü anlamaları ve anlamlandırmaları da bir o kadar güç ve karmaşık bir durum olmuştur. Bu nedenle çocukların ölüm konusundaki düşünceleri, onu sorgulayıp anlamaya çalışmalarının nasıl olduğu merak uyandırmaktadır. Yetişkinlerin ötesinde ölüm kavramını çocuklar, günlük yaşamdaki bir kişinin artık olmaması gibi yalın bir ifadeyle ortaya koyarken bu olmama durumunun süresinde var olan belirsizlik onları kaygılandırmaktadır.
Çocukların ölüm olayıyla karşılaşmaları kaçınılmazdır. Ana-babaları, büyük anne ve büyük babaları, kardeşleri, arkadaşları, arkadaşlarının yakınları, öğretmenleri veya diğer tanıdıkları yetişkinler ölebilir. Böyle durumlarda çocuklara yardımcı olabilmek için, farklı gelişim düzeylerindeki çocukların ölümü nasıl algıladıklarını, ölüme nasıl tepkiler gösterdiklerini anlamak ve çocuğa nasıl yardımcı olunacağını bilmek gerekmektedir.
Ergenler ve çocuklar ölüm konusunu net olarak algılayamadıkları için oluşan bir durum tam olarak düşünemezler. Çocukların ölüm konusuna yaklaşım tarzı içinde bulundukları kültür, ailesel durumlar, gelişim varyansları gibi sebeplere ve durumun oluşuna göre değişiklik göstermektedir. Mahon ve bir grup arkadaşı, inceledikleri araştırmalarında ‘yaşın’ ergenlerde ve çocuklarda ölüm durumsalını kavramalarında önemli faktör olduğunu ortaya koymuştur. Bunun yanında sadece yaş olgusalının içinde varsayılan kültürün de ölüm üzerindeki etkisi üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Çocuk ölüm korkularını veya bu korkulara karşı düşüncelerini oyunlarında, kişisel iletişimlerinde yani konuşmalarında ve çizdikleri resimlerinde ifade etmektedir. Çocukların birincil kendi başlarına çizdikleri resimler, onların çevrelerindeki durumsallara yükledikleri anlamları ve sahip oldukları değer yargılarını, norm ve kurallara karşılık iç dünyalarından elde edilen bilgileri yansıtarak biz eğitimcilere önemli ipuçları sunarlar.
Ölüm ile karşı karşıya olma durumunda çocuk ve ergenlerin zihinlerinde farklı sorular belirmektedir. Bu sorulara verilecek olan sözlü ve sözsüz cevaplar çocukta kayıp(yas) ve ölüm kavramı temasını oluşturmaktadır. Çocuklar ölümün ne olduğunu; ölen insana neler olabileceğini, öldükten sonra geri dönüş sorusunu kendilerine sormaktadırlar. Ergen ve çocukların bu sorularına cevap bulabilmek için ilk olarak çocuk ve ergenlerde ki ölümün algılanma sürecinin yetişkinlerden farklı olduğunu bilinmesi gerekmektedir. Bu hususta dikkatli olunması gereken; ölümün soyut bir kavram olduğu ve somut işlemler dönemindeki çocuğa anlatılma şeklidir.
Örneğin; ev ortamında beslenen hayvanlardan bahsederek ölüm kavramını somutlaştırmak çocukların süreci doğru anlamalarına olanak sağlayacaktır. Ebeveynler, eğitimciler, psikologlar, psikolojik danışmanlar ve ana okul öğretmenleri çocuklar ve ergenlik dönemi çocuklarına ölüm kavramının nasıl anlatılması noktasında birbirlerine danışmalıdır. Çocuklar ile çalışan profesyoneller ölüm konusunda akıllı bilgilendirilmeye ihtiyaç duymakta ve çocuğa aktarım konusu üzerinde eğitilmelidirler. Ölüm kavramının çocuğa ifade ettiği anlamlı algılayabilmek için çocuğun olaydan nasıl etkilendiğini iyi okumak gerekir. Bu durum ergen ve çocuğun ölüm hakkındaki yanılgı düşünce ve yanlış anlamalarını düzeltmek için gereklidir.